Ancak Birinci Dünya Savaş’ndan sonradır ki, bir ülke ve bir halk, yâni Anadolu toprakları ile orada yaşayan Türk Milleti târihte ilk defa olarak, en ileri milletle arasında, kayıtsız şartsız istiklâl ve eşitlik mücadelesinin bayrağını açmıştır. Bütün dünyanın düşmanlığına karşı bu savaş, muzaffer olmuştur. Bu zafer Mustafa Kemal’in de ifâde ettiği gibi, yalnız Türk Milleti’nin kurtuluş savaşı değildir. Bu savaş, bütün mazlum milletler içindi. Bir başlangıç ve bir misâldir. O halde Mustafa Kemal veya onun çocukları, Asya Afrika’nın bütün esir halkları bu dağın ardından doğan güneşi nasıl görüyorsa, yarın onların kurtuluşunu da öyle görmektedirler.
O halde bu muzaffer şahlanış, dünya tezatları içinde bir peyk, bir uydu olur mu? Elbette ki hayır!... Sömürge ve yarı sömürgelerle metropoller arasındaki tezat, çağdaş dünyanın, üçüncü ve bağımsız bir tezadıdır. Fazla olarak bu tezat, bütün diğer tezatlardan daha yaygın olarak, bütün dünyayı sarar ve onun çözümlenmesi, bütün dünyanın bir başka nizama, hür, özgür, ileri, sanayileşmiş eşit ülkeler nizamına geçilmesi ülküsünü gerçekleştirecektir. Çünkü; Birinci Dünya Savaşı sonunda dünya topraklarının %91’i, bu sömürge ve yarı sömürgeler halindeydi. İşte yeni Türkiye, bu dünya ölçüsünde çözümlenmenin, ilk ve muzaffer öncüsüdür. Bu, hem bir zafer, hem bir devrimdir.
(Tanıtım Yazısından)