Adam kasvetli ortama aldırmadan ellerini ovuşturarak koridorda yürümeye başladı. Sadece yatağına uzanmak ve tüm düşüncelerden sıyrılmak istiyordu. Fakat kendi odasına vardığında hiç beklemediği bir şeyle karşılaştı. Dedelerinden miras hançer, giriş kapısına saplanmıştı. Hançerin bronz kabzasından rulo yapılmış bir kâğıt parçası sarkıyordu. Genç adam kötü bir şeyler olduğunu sezerek bir süre öylece durdu, sonra cesaretini toplayıp notu okumaya karar verdi.
"Büyük Kilise’nin atlarını takip et. Başları kesik atların nalları altında parlayacak yıldızların yıldızı. Ve kardeşler yeniden, bir arada, zafere yürüyecekler."
01 Aralık 1485’te Sarayburnu açıklarına bir gemi yanaştı. Beklediği, o zamanlar bir cami olan Ayasofya’nın imamı Davud ile Galata Manastırı’nın kilercisi Ferruccio idi. Gizemli bir atlının önderliğinde, dehşetengiz dehlizlerden geçip gemiye vardıklarında insan aklının alabileceği en karanlık yolculuklardan biri başladı. Öyle ki bu bir aylık seyir süresince dünyanın tüm ırmakları denize, tüm denizleri okyanusa dönüştü ve hepsinin yolu Ölüler Nehri’nde buluştu…
"On ikilerden, iki kardeşten biri dinleniyor topraklarında,
O ki Rab’bin öngördüğü gibi Kâse’den içmiş olandır.
Şimdi ona git, kalbinden sana ait olanı al.
Büyük kilisenin başları kesik atları altında,
Bekleyecek seni diğer kardeşlerin."
Alpay Asar Kimdir?
1973 yılında aslen Balıkesirli olan, memur bir ailenin ilk çocuğu olarak Kırklareli’nde doğdu. 1991 yılında İstanbul Üniversitesi Kütüphanecilik Bölümü’ne girdi. Burada okuduğu sırada Viyana Ulusal Kütüphanesi (Österreichischen Nationalbibliothek), Vatikan Kütüphanesi ve Fransız Milli Kitaplığı (Bibliotheque nationale de France) başta olmak üzere birçok yerli ve yabancı kütüphanede araştırmalar yaptı. Bu süreçte fiziki bir nesne olarak “kitap” kavramından ziyade “bilgi”nin anlamı, doğruluğu
ve erdemine merak sardı. Aynı üniversitenin felsefe bölümüne devam etti. Çeşitli gazete ve dergilere yazılar yazdı, röportajlar yaptı (Varlık, Hürriyet Gösteri, Cumhuriyet, Virgül, Kitap Haber vb.). Postmodern düşünce üzerine Türkiye’deki ilk yazılardan birini kaleme aldı. (‘’Postmodern Düşünce ve Görecelik’’, Hürriyet Gösteri, 1996)
Antikçağ felsefesi ve ortaçağ estetiği üzerine çalışmalar yaptı. Osmanlıca ve Latincenin yanında aldığı İbranice derslerle birlikte bilim-din paradoksuna kütüphaneci, felsefeci ve tarihçi kimliklerini bir potada eriterek yaklaşıyor.
Kitabın Özellikleri
Basım Dili | Türkçe |
Sayfa Sayısı | 312 |
Kapak Türü | Karton Kapak |
Kağıt Türü | 3. Hamur |
Basım Tarihi | Mart 2020 |
Basım Yeri | İstanbul |
En / Boy | 13,50 / 21,00 cm. |